Piyano öncesi dönemde şarkılar nasıldı hiç merak ettiniz mi? Sanki piyano hep varolan çok klasik bir müzik aleti gibi fakat öyle değil, aslında flüt gibi, perküsyon gibi çok uzun bir geçmişi yok, peki piyano yokken müzik nasıldı?


Piyano öncesi klavyeli çalgıların ilk dönemlerinde, bu çalgılara özel olarak yazılmış eserlere rastlanmamaktadır.
Genellikle lavta için yazılmış eserlerin, halk şarkılarının ve çeşitli dansların uyarlandığı, polifonik vokal eserlerin de org tabulaturlarına dönüştürüldüğü görülmektedir. Repertuvar açısından görülen yetersizlik, bu çalgıların kendilerine has özelliklerinin o dönemde anlaşılmadığı anlamına gelmemektedir.

Çalıcılar, bu çalgılara uygun çalma teknikleri geliştirmişlerdir. Örneğin, vokal eserlerin uzun aralıkları klavyede çalınırken, doğaçlama süslemelerle doldurulmuşlardır. Bestecilerin bu süslemelere sadece yol gösterdikleri ve yorumu çalıcının kendi düş gücü ve sanatsal anlayışına bıraktıkları bilinmektedir. Farklı dönemlere ve coğrafi bölgelere göre süslemeler değişmektedir. Süslemelerin besteci tarafından yazıldığı durumlarda bile, çalıcı, durumun ve armoninin gereklerine bağlı kalmak kaydıyla, serbest hareket edebilmektedir. Süslemelerin yanı sıra, eserlerin belirli bölümleri de (kadanslar ya da diğer çalgılara yapılan eşlikler gibi) numaralandırılmış baslara göre doğaçlanmaktadır.

Piyano Öncesi Dönem

piyano öncesi dönem


Çalıcıların bu görevlerini tam olarak yerine getirmeleri için uzun yıllar süren teorik çalışmalar yapmaları gerektiği bilinmektedir. Bu nedenle eski metot kitapları, teori, armoni, kontrpuan ve sürekli bas konularını öğrettiler dolayısıyla bu metotların en önemli karakter özelliği, çok genel olmalarıydı. Bunlar, tüm klavyeli çalgıları kapsamakta ve sık sık başka çalgıları da içermekteydiler. Eski müzik kitaplarının, Cabezon’un 1578’de yazdığı “Obras de Musica Para Tecla Arpa y Vihuela” adlı eserinde olduğu gibi, tüm telli çalgıları kapsadıkları da görülebilmekteydi. 1571 tarihinde orgcu Elias Ammerbach (1530-1597) tarafından yazılan “Orgel Oder Instrument Tabulatur” adlı metotta da benzer bir genelleme bulunmaktadır. Yazar, org sanatının sadece org için düşünülmesinin zorunlu olmadığını, aynı zamanda klavikord, virjinal, klavsen ve benzeri çalgılara da uygulanabileceğini belirtmektedir.

16. yy.’da klavyeli çalgıların gelişme göstermeye başlamasıyla, bu çalgıların eğitimine olan ihtiyaç da belirgin hale gelmiştir. Avrupa’da, özellikle İspanya, Almanya, İtalya ve Fransa gibi ülkelerde, teorik ve pratik konuları öğretmeye başlayan ilk öğretmenler görülmeye başlanmıştır. Bunların yazdıkları metot kitapları, piyano eğitimi tarihindeki ilk örnekleri oluşturmaktadır.

Bu metotlar, bugünün örneklerinden içerik ve yapı olarak farklıydılar. İlk bölümleri tabulaturlara ve çalma tekniklerinin temellerine ayrılmaktaydı. Genellikle metin ağırlıklı olup, alıştırmalara çok az yer verilmekteydi. Bu alıştırmalar da sıklıkla süslemelerle ve çoğunlukla da trillerle ilgiliydi. Günümüzde olduklarından çok daha farklı olan ve tarih boyunca sürekli gelişme gösteren parmak numaralandırma sistemleriyle ilgili de pek çok referans bulunmaktaydı. Eski metotlarda ritm öğretimi de oldukça önemliydi, ayrıca, bestenin karakterine göre tempo seçimi, zaman zaman bunun değiştirilmesi gerektiği ve nasıl yapılacağı da yazılmaktaydı. Bu metotların ikinci cildi armoni, kontrpuan ve numaralı bas üzerinde yoğunlaşmaktaydı. Dolayısıyla, metotlar bugünkü düşünce yapımıza göre çok zor, karmaşık ve öğretim metodundan yoksunlardı.

Klavyeli çalgılar için yazılmış bilinen en eski metot, 1410-1473 yılları arasında yaşayan orgcu Conrad Paumann tarafından 1452 yılında yazılan “Fundamentum Organisandi”’dir.
Bu eser, aslında bir org kontrpuan kitabıdır; ilk bölümünde tabulaturlara, ikinci bölümde ise kontrpuan teorisine yer verilmektedir. Üç bölümden oluşan kitabın son bölümü ise prelüdler, koraller ve dünyanın farklı bölgelerine ait şarkılardan oluşmuştur.

Conrad Paumann’ın yazdığı metot, bilinen ilk metotsa da, günümüzün metodolojik ve pedagojik yaklaşımlarına uygun öğeler içermemektedir. Bu anlayışın ilk örnekleri İspanya’da görülmüştür. Tomas de Santa Maria isimli bir İspanyol rahip, 1565 yılında, on altı yıl çalışarak hazırladığı “Arte de Taner Fantasia” metodunu tamamlamıştır. Santa Maria, pedagojik yönü çok kuvvetli bir eğitimcidir. Dört yüz sayfalık eserinin birinci cildinde, temel bilgilerin yanı sıra, o dönemde çok fazla görülmeyen bir biçimde pratik örneklere de yer vermektedir. İlk cildin 13. bölümünde, iyi çalmanın sekiz önemli özelliğinden bahsedilir. Bu özellikler:

doğru ritmle çalmak
ellerini güzel tutmak
klavyenin karşısına iyi oturmak
kesin ve temiz çalmak
çıkıcı ve inici pasajları iyi çalmak
doğru parmaklarla çalmak
keyif vererek çalmak
süslemeleri iyi yapmaktır

Birinci cildin on beşinci bölümünde, parmakların tuşlara basışıyla ilgili gözlemlere yer verilmektedir. Santa Maria, tuşlara parmakların yumuşak kısımlarıyla basmak gerektiğini, bu şekilde daha yumuşak ve güzel sesler elde edilebileceğini belirtmektedir. Ayrıca tuşlara yüksekten basılmamasını, parmakları tuşlara yakın tutmayı ve bastıktan sonra çok fazla kaldırmamayı da tavsiye etmektedir.

17. yy. sonu – 18. yy. başı döneminin en büyük klavsencilerinden ve pedagoglarından Francois Couperin (1668 – 1733), “Pieces de Clavecin” adlı kitabında, günümüzün piyano metotlarına uygun bir yaklaşım sergilemektedir. Daha önceki metotların tüm müzik konularını içeren genel yaklaşımlarına karşın bu eser, klavseni ana eksen olarak almaktadır. Teori konuları kısaca geçilmekte, klavsen çalımına yönelik konular detaylı anlatılmaktadır.

Piyano Klavyesi

Piyano Klavyesi

Couperin’in metodu oldukça özdür ve ilk derslerden itibaren pratik konulara yer vermektedir. Yazara göre ellerin en iyi eğitilebileceği dönem 6-7 yaştır. Pratik konuların başında oturuş anlatılmaktadır. Dirsekten itibaren ön kol, bilekler ve parmaklar aynı çizgi üstünde olmalıdır. Çalanın vücut yapısına göre değişmekle birlikte, klavyeden uzaklık, yaklaşık, çeyrek metre olmalıdır. Eğer, bileklerden birisi diğerine göre çok fazla yüksekte tutuluyorsa, bir başka kişi elastik bir çubuk almalı ve onu yukarıda duran bileğin üstünde tutarak diğer bilekle aynı hizaya getirmelidir. Tuşeye çok önem veren Couperin, bu konuyla ilgili pratik öğütlerde bulunmakta, parmakların güçlü basımlarından ziyade, rahat hareketle yumuşak basmaları gerektiğini söylemektedir. Yumuşak tuşe için parmaklar, klavyeye mümkün olduğunca yakın tutulmalıdır; yukarıdan düşürülen el, daha sert bir tona sebep olmaktadır

Johann Sebastian Bach, yaşadığı dönemde, besteciliğinden çok, org virtüozluğu ve öğretmenliğiyle tanındığı bilinmektedir.
“Das Wohltemperierte Clavier” albümündeki 24 prelüd ve füg, onun müzik tarihine getirdiği en büyük yeniliklerden birisidir. Bugün kullanılan eşit düzenli sistemin temellerinin örneklendiği eser iki cilttir. Bundan önceki akort sistemine göre, farklı büyüklüklerdeki yarım seslerin doğru kullanılabilmesi için çalgıların yeni tona uygun olarak tekrar akortlanmaları gerekmekteydi. Bu da, pratikte sorunlara neden olmaktaydı. Besteciler, belirli tonlarda yazmaktan kaçınmışlardır. Bach’ın çağdaşı olan bir besteci, si bemol majör ve la bemol majör tonlarda çok az, fa diyez majör ve do diyez majör tonlarda da hiç beste yapmadıklarını söylemişti. Eşit düzenlenen akort sistemi ise, bütün bu zorlukları ortadan kaldırmıştır.

İki ciltlik bu eser, kendinden sonra gelen müzisyenlerin yetişmesinde çok büyük öneme sahip olmuştur; aynı zamanda, o güne kadar yazılmış olan eğitim amaçlı eserlerin hiçbirinin ulaşamadığı yüksek sanatsal değere de sahiptir. Başlıkta yazan Clavier kelimesi, Almanca’da hiçbir klavyeli çalgıyı tek başına göstermemekte, genel bir ifade taşımaktadır. Bununla beraber bazı prelüd ve füglerin, içeriklerine bakıldığında, belirli çalgıları hedefledikleri anlaşılabilir. Örneğin, birinci kitaptaki do diyez minör ve mi bemol minör prelüd ve fügler, lirik ve sostenuto karakterleri ile klavikordda daha verimli çalabilecekken, aynı kitaptaki la minör prelüd ve füg, en uygun orgla çalınabilir.