19. yy.’ın ikinci yarısı, bilimin kesinliğine ve objektifliğine olan inancın arttığı bir dönemdir. Bu eğilimden etkilenen müzisyenler ve eğitimciler, piyano çalışmasının prensiplerini ortaya koymak ve bunları bilimsel temellere oturtmak istemişlerdir. Bilimsel ilerlemenin getireceği kazanımlara dair yaygın inançlar, oldukça yüksek beklentiler yaratmış, kusursuz bir tekniğin çok yakın zamanda tamamen keşfedilebileceği umudu artmıştır. Bu felsefenin temeli, kas ve iskelet yapısının anatomi ve fizyolojisinde olduğundan, bu ekole Anatomik-Fizyolojik Ekol adı verilmiştir.

Bu anlayışın savunucuları, insanın günlük motor aktivitesinin içinde yer alan hareketlerin çok azının, piyanistin ihtiyacı olan hareketlerle örtüştüğünü düşünmüşlerdir. Amaçları, kusursuz hareketlerden oluşan, ideal olarak tasarlanmış bir motorun çalışmasını andıran gerçekçi bir teknik bulmaktır. Yeni anlayışın temsilcileri, doğru hareketleri zihinde çalışmanın mekanik alıştırmaların yerini alabileceğini savunmuşlardır. İçlerinden bir grup, oldukça ileri giderek, saatlerce piyano çalışmanın gereksiz olduğunu ileri sürmüş, zorlu teknik sorunları çözmek için çalıcının hangi kasları, nasıl ve ne zaman kullanması gerektiğini bilmesinin yeterli olduğunu iddia etmiştir.

Yetersiz bilimsel veriler, dönemin teorisyenlerini, belirli kas gruplarını istemli bir şekilde kontrol edebilecekleri yönünde yanılgıya sürüklemiştir. Daha sonraki yıllarda, merkezi sinir sisteminin hangi şartlarda hangi grup kasları kontrol edebileceğinin anlaşılması, bu tezin çürütülmesine neden olmuştur. Kochevitsky (1967:10)’ye göre bu ekolün savunucularının düştüğü en büyük yanlış şudur:

“Piyano çalışmaları sırasında zihinsel olarak nelerin elde edilip nelerin edilemeyeceği konusunda hataya düşerek, kas gerilmelerini önlemek için, sadece o hareket için gerekli kasların kullanımını önerdiler. Göz önüne almadıkları gerçek şuydu: merkezi sinir sisteminin çalışma kuralları, çalma sırasında bu tarz hesaplamalar yapmaya izin vermiyordu. Kasları düzene sokmak zorunluluğu olmakla beraber, bu çok farklı bir yöntemle sağlanabilirdi. Bu ekolü temsil edenler, o günün bilim adamlarının, ellerinde olan bilginin yetersizliğini kabul ettikleri bir dönemde, sahip oldukları kısıtlı bilimsel verileri çok abartmışlardır.”

Anatomik-Fizyolojik Ekol’ün iki önemli düşüncesi, öğrenciler ve eğitimciler tarafından çok önemle karşılanmıştır: kol ağırlığıyla çalmak ve rahatlamak. Bunlar tümüyle yeni fikirler değillerdir, daha önce Adolph Marx, Adolf Kullak ve Ludwig Deppe gibi teorisyenler de bu fikirleri benzer şekilde savunmuştur. Anatomik – Fizyolojik Ekol, Parmak Ekolü’nün bağımsız parmaklar felsefesine ve kolun üst kısımlarının kullanımının yasaklanması fikirlerine karşı çıkmıştır. Özellikle, üst kolun yuvarlak hareketlerinin, parmakların daha aktif çalışması için gerekli olduğu vurgulanmıştır.

Parmak Ekolü’nden farklı olarak bu dönemde, sayısız kitap ve makale yayınlanmıştır. Bu yayınlar çoğunlukla anatomi ve mekaniği açıklayan detaylı bilgiler ve şekillerle başlamış, kolların, kemiklerin ve kasların resimleri ve açıklamalarıyla uzayıp gitmişlerdir.

Anatomik – Fizyolojik Ekol, Parmak Ekolü’nün katı kurallarını ve öğretmen otoritesinin abartılışını da eleştirmektedir. Öğrenci, herhangi bir konuya yaklaşımının nedenlerini anlatmaya özendirilmekte, körü körüne öğretmen otoritesine bağlanması istenmemektedir.

Parmak çalışmasının önemini genelde azımsayan ekol, kolun üst kısımlarının yuvarlak hareketlerine fazla önem vermiştir. Bu hareketler, parmak hareketlerinin yerini alınca, piyano çalmak daha kolay hale gelmesine rağmen, hassas hareketlerde sıkıntı olmuştur.

Savunduğu temel fikirlerin bir kısmının sonradan çürütülmesine karşın, Anatomik – Fizyolojik Ekol’ün piyano çalma tekniğinde ve eğitiminde yarattığı önemli olumlu değişiklikler de olmuştur. Öncelikle katı ve otoriter anlayışların kırılması ve kişisel yorumlardan bilimsel objektif verilere dönülmesi sağlanmıştır. Parmak Ekolü’nün neden olduğu piyanist rahatsızlıklarının büyük bölümü ortadan kalkmış, rahatlamanın ve insan fizyolojisine daha uygun çalma tekniklerinin önü açılmıştır. Bu sayede, ilk ekolün neden olduğu piyanist rahatsızlıklarının büyük bölümünün de giderilmesi sağlanabilmiştir.